82. Dil Bayramı kutlandı
1932’deki ilk Türk Dili Kurultayı’nın açılış günü olan 26 Eylül, ülkemizde “Dil Bayramı” olarak kabul edilmiştir.
82. yılında Dil Bayramı, Türk Dil Kurumunda iki etkinlikle kutlandı: 82. Dil Bayramı etkinliği ile Türkiye-Polonya İlişkilerinin 600. Yılında Dil ve Edebiyat Toplantısı 26 Eylül 2014 günü Türk Dil Kurumu Konferans Salonu’nda yapıldı.
Türk Dil Kurumu Bilim Kurulu üyeleri, çeşitli üniversitelerden bilim adamları ve öğrencilerin iştirakiyle gerçekleşen etkinliklerin açış konuşmalarını sırasıyla Türk Dil Kurumu Başkanı Prof. Dr. Mustafa S. KAÇALİN, Atatürk Kültür Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Başkanı Prof. Dr. Derya ÖRS, Polonya Cumhuriyeti Büyükelçisi Mieczyslaw CIENIUCH ve Başbakan Yardımcısı Prof. Dr. Numan KURTULMUŞ yaptı.
Konuşmasına Dil Bayramı’nın Türkiye için hayırlı olmasını dileyerek başlayan KURTULMUŞ, Türkiye ve Polonya arasındaki ilişkilerin Osmanlı İmparatorluğu’nun ilk yıllarından itibaren tesis edildiğini anımsatarak iki ülke arasındaki ilişkilerin 600. yılının her iki ülke açısından da önem verilen bir mesele olduğunu belirtti. Türkiye ile Polonya arasındaki ilişkilerin her alanda artırılacağını ve bunun Avrupa’da örnek ilişki olarak ortaya çıkacağını vurgulayan KURTULMUŞ, böyle bir ilişkinin Dil Bayramı dolayısıyla hatırlanmış olmasının ayrı bir güzellik olduğunu ifade etti.
Milletlerin kültürlerini, medeniyetlerini oluşturan iki temel meseleden birinin ortak dil, diğerinin ise ortak din olduğunu ifade eden KURTULMUŞ, Türkiye’de dil bilincinin artırılmasına vesile olan bu tür etkinliklerin çok önemli olduğunu vurgulayarak şunları söyledi: “Aslında dilin en fazla ilgili olduğu yer, gönül dilidir. Her medeniyetin ortaya koymuş olduğu dil, aslında bir gönül coğrafyasından beslenir. Konuştuğumuz her kelimenin zihin dünyamızda bir karşılığı vardır. Bu çerçevede konuştuğumuz bugünkü dil, Türkiye Türkçesi dediğimiz dil, 13. yüzyılda Yunus Emre’nin diliyle bize aktarılmış ve ortaya çıkmış bir dildir. Bu dil bize Horasan Erenleri ile gelmiş büyük bir okyanusun, büyük nehrin bize ulaştırdığı dildir. Ali Semerkandilerin, Ahmet Yesevilerin, Hacı Bektaşi Velilerin, Taptuk Emrelerin, Sarı Saltukların, Somuncu Babaların ve nihayetinde Taptuk Emre’nin dergâhından çıkmış Yunus Emre’nin o birikimleriyle bugüne kadar gelmiş ve Türkçe diye bizim konuştuğumuz bu aracı oluşturmuştur. Bu dil, sadece konuşmayı sağlamıyor, haberleşmeyi ve birbirlerimizle etkileşimi sağlamıyor. Bu dil, aynı zamanda bir eyleyiş biçimini, bir iş yapma tarzını da ortaya koyuyor. Dili aynı zamanda bir işleyiş tarzı olarak da görmek zorundayız. Türkçe, bu ruhun, eyleyişin, bu iş tutma tarzının, bu insanlarla ilişki biçiminin manifestosudur. Atasözlerinden deyişlere, şiirlerden türkülere kadar Türkçe’nin her kelimesinde bu ruhun, işleyişin izleri görülür. İşte tam da özellikle günümüz dünyasında, Türkçenin bu ruh diline her zamankinden daha çok ihtiyacımız olduğunun altını çizmek isterim. İslam coğrafyasına, yakın coğrafyaya ve dünyaya baktığımızda, maalesef bir tarafta İslam adına kinin, nefretin, insanlara düşmanlığın, zulmün, haksızlığın icra edildiği bir anlayış ortada. Bir diğer tarafta da bütün bunları bahane ederek topyekûn İslam dünyasını bir saldırı altında tutmak isteyen İslamofobianın dili ortada. Bunların her ikisi de aslında sadece ortaya çıkarak bir takım işler yapmaktan öte bir dili de temsil etmekteler. Ne bu anlamda İslam adına kini, nefreti ortaya koyan dil tek başına kendisidir, ne de onun karşısında bunu bahane ederek İslamofobiayı ortaya koyan dil tek başına kendisinden ibarettir. Bunların beslendiği bir kültür ve gönül coğrafyası, bir zihniyet dünyası vardır.”
Türkçenin bu anlamda sadece bu iki önemli tehlikeye karşı hem Türkiye coğrafyasını hem bütün dünyayı koruyabilecek bilgileri geliştirmekle yükümlü olduğunu belirten KURTULMUŞ konuşmasının devamında “’Eline, diline, beline sahip ol.’ sözünün ortaya koyduğu gönül zenginliği bundan güzel bir şekilde ifade edilemez. Ayrıca ‘Yaratılanı hoş gördük, Yaratandan ötürü.’ sözü de dünyada birlikte, barış içinde yaşamayı ifade etmek için dil, din, mezhep farklılıklarını bir tarafa koyarak, insanları hazreti insan olarak gördüğümüzü bu cümleden daha güzel hangi cümleyle ifade edebilirsiniz? Ahmet Yesevileri, Ali Semarkandileri, Sarı Saltukları, Yunus Emreleri, onların dilini bugünün dünyasına, bugünün Türkçesiyle tercüme etmek ve anlatmak durumundayız. Dolayısıyla bu dili oluşturan zihin dünyası, her zamankinden çok insanların ihtiyaç duyduğu bir dönemden geçiyor. Bunları bugünün diliyle dünyaya anlatmakta büyük faydalar var. Dünyanın barış ve huzur ortamına kavuşmasında Türkçe dilinin, arkasındaki engin medeniyet birikiminin çok büyük faydası olacaktır.” dedi.
Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Başkanı Prof. Dr. Derya ÖRS ise açış konuşmasında Türkçenin dünyada sayılı dillerden birisi olduğunu, bütün bilim camiasının kabul ettiğine dikkat çekti. Türkçenin tarihi süreç içinde değişikliklerden geçtiği eşikler olduğunu ancak bütün olumsuzluklara rağmen Türkçenin köklü ve güçlü bir dil olması sebebiyle söz varlığını ve ifade gücünü geliştirmeye devam ettiğini kaydeden ÖRS, Türkiye’de dil konusunda ne yazık ki sürekli olarak karanlık bir tablo çizilmeye çalışıldığını belirtti. Teknoloji ve kültürün de etkisiyle Türkçenin bugün bulunduğu noktada, Batı dillerinden veya başka dillerden kelime alma sürecinin devam ettiğine de değinen ÖRS, Türkçenin asli söz varlığı, kelime dağarcığı, hazinesi, her zaman çok güçlü bir edebiyatı, tarihi, kültürü, sanatı, medeniyeti taşıyacak büyüklüktedir vurgusu yaptı. AYK Başkanı konuşmasının devamında TDK’nin Türkçeye akın akın gelen teknik terimlerin karşılıklarını bulmak ve topluma yaymak amacıyla çok değerli çalışmalar yürüttüğünü ifade ederek “TDK, 1500 sayfalık bir terim sözlüğü çıkardığında ne yazık ki medya onun içinden sadece bir kaç tane üzerinde oynanabilecek kelimeyi seçerek, bilim insanlarının yaptığı çalışmanın tamamını itibarsızlaştırıyor, küçük hale getiriyor ve değersizleştiriyor. Oysa 10.000 önerilen sözcükten 100-200′ü bile Türk Dili’nin söz varlığına eklenmiş olsa bunun 10 yıl zarfında 3.000-5.000 bin kelime demek olduğu aşikârdır.” dedi.
Polonya Cumhuriyeti Büyükelçisi Mieczyslaw CIENIUCH yaptığı konuşmada ilk Polonya elçisinin 1914 yılında Osmanlı döneminde Bursa’ya geldiğini ve o günden bu güne ilişkilerin geliştiğinden bahsetti. Bugünün aynı zamanda Avrupa Diller Günü olduğunu vurgulayan CIENIUCH, yabancı dillerin farkını hissetmek için bu günü fırsat bilmek gerektiğini, Avrupa’nın entelektüel çeşitliliğinin dildeki zenginliğe bağlı olduğunu vurgulayarak, bu programa davet edilmesinden duyduğu memnuniyeti ifade ederek düzenlenen etkinlik için TDK Başkanı Prof. Dr. Mustafa S. KAÇALİN’e teşekkür etti.
Türk Dil Kurumu (TDK) Başkanı Sayın Prof. Dr. Mustafa KAÇALİN ise Türkiye-Polonya ilişkilerine dikkat çekerek, Polonya’daki Türkoloji çalışmalarının kökeninin çok eskilere dayandığını anlattı. İlk ilişkilerin tercümanlar vasıtasıyla Osmanlı döneminde başladığını kaydeden KAÇALİN, sonraki yıllarda kurulan Türkoloji bölümleriyle yayıncılık faaliyetlerinin de hayata geçtiğini dile getirdi.
Açış konuşmalarının ardından Gazi Üniversitesi Türk Müziği Devlet Konservatuarı icra heyeti tarafından Türk Müziği Dinletisi sunuldu. Vurmalı çalgılarda Doç. Dr. Mehmet GÖNÜL, Neyde Yrd. Doç. Dr. Emrah HATİPOĞLU, Udda Öğr. Gör. Tolga OTER ve hanendeDoç. Dr. Serda Türkel OTER farklı dillerde eserler icra etti.
Dil Bayramı Özel Oturumu’nda ise Türk Dil Kurumu Bilim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Hayati DEVELİ Türk dilinin önemi ve Türkçenin yabancı dillere karşı korunması konulu bir konuşma yaptı.
Türkiye-Polonya İlişkilerinin 600. Yılında Dil ve Edebiyat Toplantısı’nın Prof. Dr. Gürer GÜLSEVİN başkanlığındaki ilk oturumunda Prof. Dr. Yılmaz DAŞÇIOĞLU “Türk Edebiyatında Polonya ve Polonyalı İmgesi”, Doç. Dr. Öztürk EMİROĞLU “Başlangıçtan Son Bölünmeye (1975) Polonya Edebiyatında Türk İmajı”, Yrd. Doç. Dr. Katarzyna STEFANIAKRAK “1924-25 Arası Polonya’nın Wielkopolska Bölgesindeki Gazetelerde Türkiye” ve Arş. Gör. Radoslaw ANDREZEJEWSKI “Leh Dilindeki Bloglarda Çağdaş Türkiye ve Türk Dili” konulu sunumlarını gerçekleştirdi.
Prof. Dr. Yılmaz DAŞÇIOĞLU’nun başkanlığındaki ikinci oturumda Prof. Dr. Nadir DEVLET “Polonya Tatarları Hakkında Son Haberler”, Prof. Dr. Henryk JANKOWSKI “Polonya – Litvanya Tatarlarının Türkçe Zikirleri”, Prof. Dr. Funda TOPRAK “Leh Asıllı Bir Türk Dostu: Ali Ufkî Bey”, Dr. Marzanna POMARSKA “Studia Etymologica Cracoviensia ve Studia Turcologica Cracoviensia-Krakov Yagiellon Üniversitesinde Çıkan İki Türkoloji Dergisi”, Dr. Kamila Barbara STANEK “Türkçede ve Türk Atasözlerinde Anne Kavramı” konulu konuşmalarını sundu.
Prof. Dr. Henryk JANKOWSKI başkanlığında toplanan üçüncü oturumda ise Prof. Dr. Mehmet ÖLMEZ “Tadeusz KOWALSKI Arşivi ve Önemi”, Nataliya TRASYK “Evliya Çelebi Seyahatname’sine göre Lehistan-Litvanya Birliğine Ait Doğu Topraklarının Coğrafyası ve Osmanlı İmparatorluğu ile Münasebeti (1600-1700)”, Yrd. Doç. Dr. Selma GÜLSEVİN “Polonya Halklarından Karayların Dilinde Yaklaşma Yardımcı Fiili Üzerine”, Dr. Gülay AQTAY “Promethe Hareketi ve Mustafa ŞOKAY” konulu sunumlarını gerçekleştirdi.
Program Türk Dil Kurumu Başkanı Prof. Dr. Mustafa S. KAÇALİN’in yaptığı değerlendirme konuşması ile son buldu.