Halkımızın dikkatine
Darbe:
1945 |
Ar. i. Vuruş. |
1955 |
is. Ar. Vuruş, çarpış. |
1959 |
is. Ar. Vuruş, çarpış. hükümet darbesi hükümeti kanunsuz yollardan ele geçirme. |
1966 |
is. Ar. Vuruş, çarpış. hükümet darbesi hükümeti yasa dışı yollardan ele geçirme. |
1969 |
is. Ar. Vuruş, çarpış. hükümet darbesi hükümeti yasa dışı yollardan ele geçirme. |
1974 |
a. Ar. Vuruş, çarpış. |
1983 |
a. Ar. 1. Vuruş, çarpış: “Böğründe yeniden bir hançerin darbesini duydu.” -A. Ağaoğlu. 2. Bir ülkede zor kullanarak yönetimi devirme eylemi: Hükümet darbesi. 3. mec. Birini kötü duruma düşüren, sarsan olay. Darbe vurmak (ya da indirmek) iyi olan bir durumu kötüye dönüştürmek: “Abdülhamit, Mithat Paşa’nın katli ile fikir denilen kuvvete ağır bir darbe vurmuş…” -H. E. Adıvar. Darbe yemek gücünü sarsıcı, yok edici bir durum olmak: “Seniha’nın kaçışı üzerine en müthiş darbeyi yiyen kalp, Celis’in kalbi oldu.” -Y. K. Karaosmanoğlu. “İmparatorluk, darbeleri öldürecek yerlerinden yemişti.” -K. Tahir. |
1988 |
is. Ar. darbe 1. Vuruş, çarpış: “Başına şiddetli bir darbe indirerek hayvanı sersemletti.” -O. C. Kaygılı. 2. Bir ülkede zor kullanarak yönetimi devirme işi: Hükümet darbesi. 3. mec. Birini kötü duruma düşüren, sarsan olay: “Bu, nereden ve kimden geldiği belli olmayan darbe son kalkınma ümitlerini de silip süpürmüştü.”-E. E. Talu. Darbe vurmak (veya indirmek) iyi olan bir durumu kötüye dönüştürmek: “Abdülhamit, Mithat Paşanın katli ile fikir denilen kuvvete ağır bir darbe vurmuş…”-H. E. Adıvar. Darbe yemek gücünü sarsıcı, yok edici bir durum olmak: “Seniha’nın kaçışı üzerine en müthiş darbeyi yiyen kalp, Celis’in kalbi oldu.” -Y. K. Karaosmanoğlu. |
1998 |
is. Ar. darbe 1. Vuruş, çarpış: “Başına şiddetli bir darbe indirerek hayvanı sersemletti.” -O. C. Kaygılı. 2. Bir ülkede baskı kurarak, zor kullanarak veya demokratik yollardan yararlanarak hükûmeti istifa ettirmek veya rejimi değiştirecek biçimde yönetimi devirmek işi: “Partisinin hükûmet darbesi yapacağına dair haber aldığını söylediğini, açık açık belirtmişti.” -Ç. Altan. 3. mec. Birini kötü duruma düşüren, sarsan olay: “Bu, nereden ve kimden geldiği belli olmayan darbe son kalkınma ümitlerini de silip süpürmüştü.” -E. E. Talu. darbe vurmak (veya indirmek) iyi olan bir durumu kötüye dönüştürmek: “Abdülhamit, Midhat Paşanın katli ile fikir denilen kuvvete ağır bir darbe vurmuş…” -H. E. Adıvar. “Siyasî itibarına pek ağır bir darbe indirmiş, onu manevî bir ölüm cezasına mahkûm etmişti.” -Y. K. Karaosmanoğlu. darbe yemek gücünü sarsıcı, yok edici bir durum almak: “Seniha’nın kaçışı üzerine en müthiş darbeyi yiyen kalp, Celis’in kalbi oldu.” -Y. K. Karaosmanoğlu. |
2005 |
is. Ar. darbe 1. Vuruş, çarpış: “Başına şiddetli bir darbe indirerek hayvanı sersemletti.” -O. C. Kaygılı. 2. Bir ülkede baskı kurarak, zor kullanarak veya demokratik yollardan yararlanarak hükûmeti istifa ettirme veya rejimi değiştirecek biçimde yönetimi devirme işi: “Partisinin hükûmet darbesi yapacağına dair haber aldığını söylediğini, açık açık belirtmişti.” -Ç. Altan. 3. mec. Birini kötü duruma düşüren, sarsan olay: “Bu, nereden ve kimden geldiği belli olmayan darbe son kalkınma ümitlerini de silip süpürmüştü.” -E. E. Talu. darbe vurmak (veya indirmek) iyi olan bir durumu kötüye dönüştürmek: “Abdülhamit, Midhat Paşa’nın katli ile fikir denilen kuvvete ağır bir darbe vurmuş…” -H. E. Adıvar. darbe yemek 1) gücü sarsılmak: “Seniha’nın kaçışı üzerine en müthiş darbeyi yiyen kalp, Celis’in kalbi oldu.” -Y. K. Karaosmanoğlu. 2) kötü, olumsuz bir duruma maruz kalmak. |
2011 |
a. Ar. darbe 1. Vuruş, çarpış: “Başına şiddetli bir darbe indirerek hayvanı sersemletti.” –O. C. Kaygılı. 2. Bir ülkede baskı kurarak, zor kullanarak veya demokratik yollardan yararlanarak hükûmeti istifa ettirme veya rejimi değiştirecek biçimde yönetimi devirme işi. 3. mec. Birini kötü duruma düşüren, sarsan olay: “Bu, nereden ve kimden geldiği belli olmayan darbe son kalkınma ümitlerini de silip süpürmüştü.” –E. E. Talu. darbe (veya darbeyi) yemek 1) gücü sarsılmak: “Seniha’nın kaçışı üzerine en müthiş darbeyi yiyen kalp, Celis’in kalbi oldu.” –Y. K. Karaosmanoğlu. 2) kötü, olumsuz bir duruma maruz kalmak. darbe almak kötü bir duruma düşmek. darbe vurmak (veya indirmek) iyi olan bir durumu kötüye dönüştürmek: “Abdülhamit, Midhat Paşa’nın katli ile fikir denilen kuvvete ağır bir darbe vurmuş.” –H. E. Adıvar. |
Çapulcu:
1945 |
s. Çapul yoliyle başkasının malım alan. |
1955 |
s. Çapul yoliyle başkasının malını alan. |
1959 |
s. Çapul yoliyle başkasının malını alan. |
1966 |
s. Çapul yolu ile başkasının malını alan. |
1969 |
s. Çapul yolu ile başkasının malını alan. |
1974 |
s. Çapul yolu ile başkasının malını alan, vurguncu, talancı, plaçkacı. |
1983 |
s. Çapul yolu ile başkasının malını alan, talana, yağmacı, plaçkacı. |
1988 |
s. Çapul yolu ile başkasının malını alan, talana, yağmacı, plâçkacı: “Bütün çapulcu alayı başka kasabalara gittiler.” -S. F. Abasıyanık. |
1998 |
s. Çapul yolu ile başkasının malını alan, talancı, yağmacı, plâçkacı: “Bütün çapulcu alayı başka kasabalara gittiler.” -S. F. Abasıyanık. |
2005 |
is. Başkasının malını alan, yağma, talan eden kimse, talancı, yağmacı, plaçkacı: “Bütün çapulcu alayı başka kasabalara gittiler.” -S. F. Abasıyanık. |
2011 |
a. Düzene aykırı davranışlarda bulunan, düzeni bozan, plaçkacı: “Çapulcuların teklifine boyun eğilmesini asla kabul etmem.” –N. F. Kısakürek. |